Aptal olma oğlum!
Üniversite tercih dönemi yaklaşıyor. Babalar yine çocukların istediği bölümlere karışacak, "aptal olma oğlum" diyecek. Hangi bölümden çıkınca kolay iş bulunur yine tartışmanın merkezinde olacak.
Dün, Mert’in iki yıldır gece gündüz çalıştığı sınavın sonuçları için tüm aile ekran başına heyecanla toplandığında, hissettikleri heyecan bugün yerini büyük bir sessizliğe bıraktı. Evde istisnasız herkesin Mert’in sınav sonucu ile ilgili bir fikri herkesin Mert‘in geleceği ile ilgili bir hayali var gibi gözüküyor. İşin kötü yanı hayaller her zamanki gibi dünya gerçeklerine biraz mesafeli. Özellikle de Mert’inkiler.
Annesi evde Mert’in hayallerine en çok saygı duyan insan. İnanan demek isterdim ama Aysel Hanım hayalleri paylaşacağınız ve sizinle yükselecek duygusal bir anneden çok düşüncelere saygılı, belki biraz da köşeli bir anne modeli. Neye inanıyor derseniz Mert’in yeteneklerine, potansiyeline ve hangi bölümü seçerse seçsin başarılı olacağına inanıyor ama sonrası onun için biraz korkutucu.
Sınav sürecinde de annesi her zaman Mert’in en büyük destekçisi idi, şimdi de öyle. Gelecek ile ilgili Mert ve babası ne zaman karşı karşıya gelse Aysel Hanım her zaman Mert’in tarafında. Aysel hanım haklılık insanı değil de doğruluk insanı. Aysel hanım içten içe Ali beyi haklı bulsa da oğlunu desteklemek asla törpülenmeyen sert bir köşesi.
Onur, iki yıl önce okulunu derece ile bitirdi. O günden beri iş arıyor. Öğrenciyken iyi firmalarda staj yapmasına rağmen bugün sayılı bulduğu açık pozisyonlarla yaptığı iş görüşmelerinde aldığı tek yanıt “biz size dönüş yapacağız.” Anne ve babası ne kadar hassas davransalar da Onur hala ailesi ile yaşadığı için biraz kırılgan. Çatışmalardan uzak kalmaya çalışıyor. Mert’e kenarda köşede verdiği yegâne tavsiye “asla bilgisayar ile ilgili bir bölüm yazma”.
Mert’e bölüm seçimi ile ilgili verdiği tavsiyeler Ali beyin kurumsal firmalardaki yirmi beş yıllık kariyerinden çıkardığı derslere dayanıyor. Ali Bey bütçe ve planlama departmanında başladığı kariyerinde bugün uluslararası bir lojistik şirketinin finans operasyonlarından sorumlu. Mesleğinin hakkını veriyor, tam bir hesaplama ve planlama insanı. İşinin doğası gereği farklı seviyelerde farklı uzmanlar ile çalışma fırsatı bulmuş. Kariyer basamaklarını yükselirken akademik anlamda da kariyerini destekleyecek yatırımları yapmış, entelektüel bir sosyal çevre geliştirmeyi de başarmış.
İster istemez bulunduğu pozisyon Ali beye iş dünyasının bugününü ve geleceğini analiz etme şansı sunuyor. Hem kendisi için hem de çalıştığı şirket için geleceği öngörmek onun işi. Mert’e de tercihler konusunda “aptallık etme” demesinin sebebi gelecek öngörüleri.
Sınavdan birkaç ay önce Aysel hanımın “şimdi sırası değil, önce sınav sonucu gelsin” diye savuşturduğu baba-oğul tartışması sınav sonucu açıklandığı için artık bugünün konusu. Evi saran sessizlik bu tartışmanın habercisi. Muhtemelen tartışmada Mert hayalleri ile ilgili inat edecek, Ali Bey de “saçmalama” diyerek el arttıracak, Aysel Hanım her zaman ki gibi arayı bulmaya çalışacak.
Akşam yemeği tartışmanın ilk kıvılcımlarının ateşlendiği yer oluyor. Ali bey “E, ne yapalım tercihleri” diye konuya girecek oldu, Aysel Hanım, usta bir “çorba nasıl olmuş? İlk kez denedim bu tarifi” hamlesi ile bu girişimi bertaraf etti. Ali beyin “yemekten sonra artık adını koyalım bu işin” demesine ise engel olamadı.
Akşam yemeğinde “tercih konusu” artık bir şekle şemale büründü masada yemeğe eşlik eder hale geldi. Herkes yemeği bitirirken sessizce bekledi ve yemek bitince herkesle oturma odasına geçti.
Ali bey direkt konuya girdi:
“Hala mühendislik mi yazmayı düşünüyorsun?”
“Biliyorsun baba istediğimi. Aldığım puanı da biliyorsun. Şu an ODTÜ, Boğaziçi neredeyse tüm mühendislik bölümlerini kazanabiliyorum.”
“Başka bir sürü bölümü de kazanabiliyorsun. Kazanabilmen gitmeni zorunlu kılmıyor.”
“Elbette kılmıyor ama ben böyle istiyorum, anlamıyor musun?”
“Oğlum bak aptallık ediyorsun. Mühendislik okuyup ne olacak? En az 4 yılını harcayacaksın bu işi öğreneceğim diye, üstüne stajı falan, sonra? Sonrası işsizlik!”
“Baba ben mühendis olmak istiyorum. Anla beni lütfen.”
“Oğlum bak bir sürü bölüm var. Arkeoloji, sanat tarihi, felsefe. Sen lisede “Sofi’nin Dünyasını” okumuştun. Çok sevmiştin. Neden Felsefe okumuyorsun?”
“Yine aynı şeyler baba. İstemiyorum. Nasıl sınavda başarılı olduysam okulda da çok başarılı olabilirim. İşte de.”
“Hangi iş? Hangi iş yahu? Sen mühendislik okudun diye işe mi alacaklar seni? Herkes de hazır bekliyordu Mert Bey gelsin iş verelim diye.”
“Ali, biraz sakin.” diye araya girdi Aysel Hanım. “Mutsuz olacağı bir bölüm seçeceğine, en azından şansını denesin. Belki iş bulur.”
“Ne işi yahu? Yapay zekâ adım adım geliyor. Herkes her şeyi bilecek. Bilgi beş kuruş para etmeyecek, sen diyorsun ki belki iş bulur? Nasıl, Allah aşkına söyle nasıl?
“Çok çalışırsa, çok isterse yapar.”
“Onur’un hali ortada. Bu çocuk yıllarca çalıştı çabaladı. Derece ile bitirdi okulu. Stajlarını sektörün dev şirketlerinde yaptı. Peki şimdi ne oldu? Var mı açık pozisyon? Var mı girebileceği bir iş?”
“Haklısın. Ama aramaya devam ediyor.”
“Daha çok devam eder. Ben bir oğlumu kendim yaktım mühendis yaptım, bir daha asla. Gitsin tiyatro falan okusun.”
“Onur sen bakma babana. Ben biliyorum sen ne kadar uğraşıyorsun. Bir sürü başvuru yapıyorsun. Bir gün olacak oğlum.”
“Babam haklı anne. Mert de benim gibi olmasın. Bir şansı olsun.”
“Abi, ben köpek gibi çalıştım bu sınava. Ne için?”
“Sen de kullanıyorsun dil modellerini. Sen de biliyorsun neler yapabiliyorlar ve yapabilecekler. Nasıl olacak abicim? Sen daha birinci sınıftayken senden daha çok şey bilecekler, daha fazla problem çözebilecekler. Sen ikinci sınıf olduğunda daha da ilerleyecekler. Mezun olduğunda aranızda bir uçurum olacak. Bugün bile var. O günü hayal bile etmek istemiyorum.”
“Yine de mühendislere ihtiyaç olacak abi. Yine de insanlar bir yerlerde çalışacak.”
“Bu konuda haklısın” dedi Ali Bey. “İnsanlar çalışacaklar ancak bu çalışmanın karşılığı bugünkü gibi olmayacak. Bilgi metalaştıkça, değersizleşecek. Bilgi de emek de.”
“Olsun, yine de...” diye söze girdi Mert.
“Ne olsun yahu? Hiç mi hobin yok, hiç mi tutkuyla merak ettiğin bir şey yok şu hayatta?” diye kesti Ali Bey. “Hayatını boşa geçirmek mi istiyorsun?”
“Boşa geçirmeyeceğim baba. Ben sizden bir şey istemiyorum. Bu bölümü okuyacağım, siz isteseniz de istemeseniz de. Ben başımın çaresine bakarım.”
Ali Bey’in sesi titredi, ama kızgınlığından mı yoksa oğlunu çaresizce koruma isteğinden mi, anlamak güçtü. “Aptal…” dedi boğuk bir sesle. “Resmen… Aptal bu çocuk…Oğlum hiç mi anlamıyorsun dediğimi.”
“Asıl sen anlamıyorsun. Ben abim gibi olmayacağım. İş bulacağım. Göreceksin.” dedi Mert ve ayağa kalktı.
Ali bey de bir anda ayağa kalkarak cevap verdi Mert’e:
“Hangi iş Allah’ın cezası. Hangi iş? Bir merakın olsa, sporla falan uğraşsan ne bileyim bir hobin olsa en azından daha mutlu bir hayatın olurdu. Şimdi o da olmayacak.”
“Yeter baba. Ne kadar karamsarsın. (Okuyucunun da içini kararttın.)” diyerek odadan çıkmaya yeltendi.
“Ben karamsar değil, gerçekçiyim. Sevdiğin bir şeylerle ilgilenirsen en azından daha mutlu olursun. Gitar çalarsın az da olsa para kazanırsın mesela. Belki bir şeyler yazarsın ha?” diye arkasından seslendi Ali Bey.
“İyi de bu işlerden de para kazanmak mümkün değil. Arkeolog olunca da iş olmayacak Felsefe okuyunca da.”
“Haklısın ama en azından sevdiğin şeyi yapacaksın. İş değersiz olsa da hayatın değerli. Para kazanamayacaksın ama en azından sevdiğin bir şeylerle hayatını geçirirsin…” diyerek tansiyonu düşürdü Ali Bey.
“Mert isterse başarır. İş bulacağım derse bulur. Onun hayatı, o karar versin Ali.” diyerek araya girdi Aysel Hanım.
“O karar versin, versin de hayatı mahvolsun…” dedi söylendi yerine otururken Ali Bey.
“Anne babama bir şey söyle” diye bağırdı odadan çıkmak üzere olan Mert. “Yeter, size fikrinizi sormuyorum.”
“Sorma, aman sakın sorma” diye konuyu uzattı Ali Bey.
“Sormuyorum… Sormuyorum…” diye bağırarak çıktı Mert adımlarını hızlandırarak odadan. Odasının kapısını çarptı. Herkes sustu. Ev yemekten önceki sessizliğine tekrar kavuştu. Bir sonraki tartışmaya kadar geçici bir huzur, geçici bir ateşkes devreye girdi.
Üniversite sınav sonuçları yakında açıklanacak ve adayların tercih telaşı başlayacak. Bugün yaşanmasa da yukarıdaki gibi diyaloglar birkaç seneye yaşanacak. Mühendislik, tıp, hukuk gibi bölümler, eskiden “işsiz kalırsın oğlum” diyerek ailelerden ret yiyen bölümlerin kaderini paylaşacaklar. Bilgi ucuzlayacak, değersizleşecek, yaygınlaşacak ve günün sonunda akademiyi gereksiz hale getirecek. Bugün saçma ve ironik bulduğumuz yukarıdaki hikâye en geç 5 yıla gerçek olacak. O zaman ne yapacağız? Siz ne yapacaksınız? Çocuklarınız ne yapacak?
Finalde harika bir Monty Python skeci var. Madenci olmak isteyen oğul ve tiyatrocu baba ironisi. Keyifli seyirler. :)
Birincisi diyalog yazmada olan başarını övmeden geçemeyeceğim. Dizi izler gibi okudum ve asla sıkılmadım okurken.
Tabiki dünya tersine dönmüş kısmını yaşadım kendi tecrübelerime dayanarak. Lise 1'de tiyatro oynarken tiyatrocu olmak istediğimde, Lise 2'de evdeki sorunlarla başa çıkmaya çalışırken psikolog olmayı istediğimde hep aynı cevabı aldım. "Hobi/yan iş olarak yine yap".
Kardeşim üiversite sınavına girerken sadece 5 yıl sonra bile evde hava biraz değişmişti ve "idealleri neyse onun peşinden koşması gerektiği" konuşuluyordu.
Ben İşletme okudum, generalist oldum, okurken perakende sektörüne adım attım, herşey istediğim gibi gelişti ve ilerledi.
Kardeşim önce meteoroloji mühendisliği kazanıp 1 sene okuyup bıraktı, sonra tekrar sınava girip Amerikan dili edebiyatı bitirdi. Ama kendi kendine öğrendiği yazılım işini yapıyor.
Ali bey'e hak vermeden geçemiyorum ama, yine de herkes gerekli seçeneklerin bilgisini ve uyarıları dikkate aldıktan sonra kendi tercihini yine kendi yapmalı. Kimse kimseyi bir şeye zorlamamalı diye düşünüyorum. Çünkü bence Mert ne okursa okusun, onun da fikirleri okuduğu süre boyunca değişecek ve belki de okuduğu yerine bambaşka bir iş yapacak.
Mühendislik konusuna gelince ise: "Passengers" filmini yeni izledim. Bence YZ alıp başını gitse de, gerçek mühendislere her zaman ihtiyaç olacak.