Dün eski bir arkadaşımla sohbet etme fırsatı buldum. 5 yıla yakın süredir yurtdışında yaşıyor. Bu süre zarfında Türkiye’deki şirketlere, markalara pazarlama alanında destek oldu, yol gösterdi. Yaşadığı ülkede yeni insanlarla ve şirketlerle tanışıyor ve doğal olarak da birlikte çalışma fırsatlarını da değerlendirmeye çalışıyor. Buraya kadar bence her şey beklendiği gibi.
Bir buçuk saate yayılan sohbetin akışı kültürel farklılıklar, uyum, çeşitlilik, iş imkanları, profesyonellik gibi birbirine bağlanan konular üzerinden şekillendi. İş hayatındaki farklılıklar, yeni müşteri bulma ya da yeni bir işe başlama ile ilgili engeller ya da aksine avantajlar yine sohbetimizin bir parçası oldu.
Çoğu giden arkadaşımdan duyduğum şeyleri duydum. Çoğu arkadaşıma söylediğim şeyleri söyledim. Ne kadar aynı şeyleri duyduğumu düşünsem de aynı şeyleri anlamadım. O konuştukça ben yeni şeyler keşfettim, ben konuştukça da o. Dün söylediklerimin çoğunu başka birilerinden de duyduğundan eminim.
“Çok iyi oldu görüştüğümüz. Birkaç konuda hiç düşünmediğim birkaç şey aldım senden.” diye teşekkür etti vedalaşırken. “Umarım öyledir. Umarım zamanını boşa harcamamışımdır. Ben teşekkür ederim zamanın için.” dedim teşekkür sırası bana geçince.
2 gün önce başka bir görüşmeden de benzer bir geri bildirim almıştım: “Bildiğim ama tam da netleştiremediğim birkaç şeyi sayende netleştirdim, sadeleştirdim”
Halbuki onun bilmediği hiçbir şey söylememiştim. Üst üste gelince bir küçük düşündürdü “neden?” diye. Bilinçli olarak yapmadığım için tam olarak ifade edemediğim bir durum bu. Yazarken netleşecek umarım benim için de sizin için de.
Kesin bir sebebim yok. Birkaç fikrim var ve tek başına yeterli değil, daha çok tamamlayıcı fikirler. İlki bence “aktif bir dinleyici olmak”. (En azından konuşmadığım zamanlarda. :)
Genellikle birilerini dinlerken duyduklarımı kafamdaki türlü türlü düşünceye doğal bir şekilde bağlıyorum. Kısa bir süre sonra karşının ne diyeceğini, konuyu nereye bağlayacağını öngörmeye başlıyorum. Bir puzzle çözüyormuş gibi değil de daha çok haritada bir yere doğru gidiyormuş gibi. Kafamdaki düşünceler bir sonraki dönüşü, az ilerdeki caddeyi falan gösterir oluyor.
Bu noktada sıklıkla istemsizce cümleleri tamamlamaya, konuştuğum kişiyi bazen bölerek isabetli ya da isabetsiz tahminler yaparak diyaloğu sürdürmeye başlıyorum. İsabet oranı arttıkça kafamda bir şeyler daha da netleşiyor ve ara ara sorduğum sorular yerini küçük tespit cümlelerine bırakıyor. Artık direksiyonu birlikte kavrıyoruz gibi. Birlikte diyaloğu akıtıyoruz…
Bu süreç doğal olarak karşıya “yargısız” olduğum hissini veriyor. Bu bir his elbette ama aynı zamanda gerçek. Küçük sorular, pekiştirme ve onay cümleleri cebimizde direksiyondayız. Anlatıcı her zaman gittiği yollardan gitmeye, aynı sonuçlara varmaya meyilli. Çok normal. Bildiği, tanıdığı, farkında olduğu her şey bu rota üzerinde. Varacağı yer de net.
Benim için öyle değil. Varacağımız yeri seziyorum ama kafamda kurduğum yepyeni bir sürü ilişkili düşünce var. Artık direksiyondaki kontrolümü biraz arttırma zamanım geldi. Anlatanın hep bildiği yolun etrafındaki sokaklarda ufak ufak dolaşmak biliyorum ki ikimize de iyi gelecek. Konuşurken hatırladığım bir anıyı, bir olayı ya da ne bileyim okuduğum bir şeyi anlatıyorum. Sonra diyaloğun içinde başka bir şey daha…
Tarif etmesi zor bir an bu an. Biraz mucizevi. Her zaman da yakalanamıyor bu yüzden. Sıra anlatıcıda. O yargılamadan dinleyecek beni. Ben birkaç şey söyleyeceğim. Beni biraz cesaretlendirecek. Ben zaten dünden razıyım bu anlık akış içinde kaybolmaya…
O anın ruhuna kaptırıp bazen kendimle ilgili belki de kimseye anlatmama gereken bir şeyi, bir sırrı, bir pişmanlığı, hatta bazen utanılacak bir şeyleri dökeceğim ortaya. Dinleyecek, kısa bir sindirecek. Samimiyetimi, çıplaklığımı, açıklığımı hissedecek. Yola devam diyecek usulca. Bana güvenecek ve direksiyonu birazcık daha bana bırakacak.
Bu artık ortak bir yolculuk. Birlikte yeni yollar, yeni yerler keşfedeceğiz. Bundan sonrası yokuş aşağı. Yoldaşıma güvenmeyeceğim de ne yapacağım?
Ben hikâyenin yeni yolcusu olarak anlatıcının geçtiği yolu onun gibi deneyimlemiyorum. Yepyeni düşünceler, bu düşünceler arasında bizi yola bağlayan ilişkiler var zihnimde. Bunlar ile yeni bir bağlam inşa edecek kadar yabancıyım yola. Bu yeni bağlamlar çok da doğal olarak yeni bir bakış açısı, bir perspektif getiriyor sohbete. Sanki her şeyi birlikte yeniden çerçeveliyoruz gibi.
Diyalog yolculuğu sürdürmemizi sağlıyor. Birbirimizin bakış açısıyla tekrar bakıyoruz yola. Yolun sonunda aynı yere birlikte varıyoruz. Bazen anlatıcının hikâyenin başında vardığı aynı noktaya bazense bambaşka bir yere. Nihayetinde fark etmiyor nereye vardığımız. Buraya yepyeni bir yoldan geldik. Gelirken bir sürü yeni ilişki kurduk zihnimizde. Yepyeni bir çerçeveden bakmaya başladık konuştuklarımıza ve bu sayede kendimiz ve birbirimiz ile ilgili bir sürü yeni şey fark ettik.
O çoğu arkadaşından duyduğu şeyleri duydu.
Ben de çoğu arkadaşımdan dinlediğim hikâyeyi dinledim.
Ama bu defa yeni bir çerçeveden…