Kendimi bildim bileli Beşiktaşlıyım. Rahmetli dayım Beşiktaşlı idi, ondan miras. Beşiktaşlılığım soranlara söyleyecek kadar. Takımı pek bilmem, teknik direktörleri tanımam, başkanı da bilmiyorum. Hiç maçına gitmedim. Toplasan 10’u geçmez tamamını izlediğim maç sayısı. Yalandan bir Beşiktaşlılık hali.
Her ne kadar takip etmesem de mecburen spor haberlerine, futbol yorumcularının kısa videolarına denk geliyorum. Sergen’in takımın başına geldiğini biliyorum. Bu haberle birlikte sosyal medyada dönen Sergen’in yorumculuk kesitleri daha fazla paylaşılıyor, dolayısıyla ben de daha fazla maruz kalıyorum.
Sergen’in maç sonrası kaybeden takımların/teknik direktörün neyi yanlış yaptığını özgüvenli bir şekilde anlattığı videolar ile kendisini her fırsatta övdüğü, sunucuya “bırak allasen” diye çıkışıp, işin aslının böyle olmadığını, oyuncu gözüyle bu işlerin farklı olduğunu bize bol bol sinyallediği yorumlar karşıma en çok çıkan Sergen Yalçın içerikleri.
Sergen’i ya da başka bir teknik direktörü değerlendirecek birikime sahip değilim. Sonuçlara ve yorumlara bakınca Beşiktaş, Kasım ayını görmeden lige havlu atmış olacak gibi. Sergen’in iddialı yorumlarının, başkalarına TV ekranlarından verdiği akılların, gerçek dünyada pek işe yaramadığı aşikar.
Pazarlama tarafında da durum aslında pek farklı değil. Herkesin sonuçlara bakıp söyleyeceği bir şeyler, reklamı yapan markaya verecek aklı var. Daha önce uzun uzun yazmıştım sürekli atıp tutan pazarlamacılar hakkında. Ancak daha iyi reklam, daha iyi pazarlama yapmak dışarıdan kolay işin başında iken pek de öyle değil. Pazarlamacılar için bence Sergen’in durumu harika bir özeleştiri fırsatı.
Bir pazarlama kampanyası için yola çıktığınızda, prodüksiyon bütçesi ya da medya bütçesi, pazarlama müdürünün ya da patronun vizyonu, fikri bulup getiren ajansın kreatifliği, üretim kaynakları, mecraya uyarlayacak insan kaynağı hepsi sınırlı.
Rakiplerin ya da rakip olmayan ama mevcutta kampanya yapan ve insanların sınırlı dikkatini sömüren tüm diğer markaların kampanyaları, mecra seçimleriniz, psikolojisi, alıcının açık kredi kartı limiti, hava durumu, gündemdeki bir felaket, şehit haberi ya da adli/siyasi yargı ile ilgili bir karar, resmi tatiller, o hafta derbi olması vb. bir sürü şey sizin kampanyanızı etkileyen yüzlerce faktörden bazıları.
Bir şeyi bilmek ya da fikir sahibi olmak ile o şeyi oldurmak tam da bu yüzden aynı şeyler değil. Yukarıda saydığım kısıtlara ve faktörlere rağmen, işi oldurabilen insan sayısı o iş hakkında atıp tutan insan sayısından katbekat az. Akıl vermekte iyi olduğumuz kadar, o aklı kullanıp iş bitirmekte başarılı değiliz.
Bu açıdan “Hepimiz Sergen Yalçın’ız”.
Sadece bazılarımız saha şartlarına uygun icracılarız.
Siz hangisisiniz? Akıl veren mi uygulayan mı?


