İnsanlar neden kedi postu altına kedi postu atar?
Eminim siz de karşılaşmışsınızdır. Birisi sosyal medyada evcil hayvanını paylaşır ve altına başkaları da kendi hayvanlarının fotoğraflarını paylaşmaya başlar. Hatta siz de onlardan birisi olabilirsiniz. Yalan yok, ben öyleyim.
“Dijital Minds” benim de içinde bulunduğum, yıllar içerisinde bir araya gelmiş, kendine göre şekillenmiş bir online topluluk. Ana iletişim kanalı WhatsApp toplulukları. Topluluğun muhabbet ettiği kanallardan birisi iki-üç haftada bir kedi fotoğrafı istilasına uğruyor. Hatta grupta konu ciddileşince grup üyeleri hadi kedi fotosu atalım moduna geçiyorlar. :) Bu yazı ilhamını açıkçası aylar öncesindeki ilk kedi paylaşımından alıyor.
Ne zaman gruba bir kedi fotoğrafı düşse ardından herkes kendi kedisinin fotoğrafını atıyor. Bu durum sosyal medyada da farklı değil. Evcil hayvanı olanlar, diğer olanlarla bir yakınlık, bir bağ kuruyor. Buna ek olarak bir başkasının paylaşımı üzerinden kendimizin de ne kadar “hayvansever” olduğunu sinyalleme fırsatı sunuyor.
Yanlış anlaşılmak istemem. İnsanlar pusuda yatmış kimlikleri ile ilgili sinyalleme yapmak istiyorlar demiyorum. Ahlaki bir iyi-kötü ayrımı yapmadan bu davranışın çok doğal bir şekilde gerçekleştiğini iddia ediyorum. Bu kendine dışarıdan bakma, başkaları ile kıyaslama, kimliğinin grup tarafından onaylanması yeni bir şey değil. Topluluk halinde yaşamamızı bu şekilde evrimleşmemize borçluyuz.
Kenara not ettiğim yazı konularından birisi, “bir kişi esneyince neden başkaları da esner..” Araştırmacılar bu davranışı grup ile bağ kurma ile eşleştiriyor. Ben okuduklarımdan öğrendiğim süreci şöyle hikâyeleştirdim. Uyumadan önce birisi esner ve grup bu davranışa katılırsa, herkes gider yatar. Bu davranışa katılmayanlar ortalarda gezer ve onları da kurt kapar. :)
Zaman içerisinde esnemek gibi bir sürü taklit edilebilir davranışın grup içi bağları güçlendirdiğini söylersek pek yanılmış olmayız. Bu iş için özelleşmiş ayna nöronlarımız bile var. Bana sorarsanız bu işin elbette toplumsal olarak öğrenilen bir yanı var ama asıl sebebi içimizde. Biz evrimsel olarak böyle gelişmişiz.
1 yaşında bir çocuk düşünün mesela. Bir dili olduğunu bile bilmiyor. Farkında değil böyle bir organa sahip olduğunun. Ama annesi ona dilini çıkartınca varlığından bile haberdar olmadığı dilini o da dışarı çıkartıyor. Anneyi aynalıyor, taklit ediyor. Sadece dil örneği değil bebeğin tüm öğrenme süreci bu taklit etme kabiliyeti ile açığa çıkıyor. “Bye bye” diye el sallamak, hayır derken kafayı sağa sola oynatmak ilk aklıma gelen taklit örnekleri. İngilizce dersindeki “Repeat after me” boşa değil. :)
Madem kabile hayatına kadar geriye gittik konuyu oradan genişletelim. Kabile insanlarının yüz boyaları, kafalarına taktıkları tüyleri, bileklerindeki kolyeleri, vücutlarına yaptıkları dövmeler ne için?
İki sebebim var. İlki birbirine benzemek ve hangi grubun parçası olduğunu sembollerle göstermek için. İkincisi ise grup içerisinde yine de ayrışmak için. Hangi kabileye ait olduğunla ilgili sinyallemeler ve kabile içinde kim olduğunu gösterecek sadece o topluluk içinde anlam kazanan başka sinyallemeler bir arada.
Herkesin göz altlarını ve dudaklarını boyadığı ve diğer kabilelerden ayrıştığı (dost ve düşmanı ayıran) bir dünyada kafasında tüy ya da taç olanın kabile reisi; elinde asa, sopa ya da (sihirli) özel bir değnek alanın büyücü olduğu bir sinyalizasyon sistemi. Tüm insanlık tarihi böyle sinyallemeler ile dolu. Bildiğin varoluşsal bir şey artık bu davranış.
Orta çağda zenginlik sinyallemesi çim bahçeler ile yapılıyormuş mesela. Zirai ürün vermeyen, hiç bir ticari fayda yaratmayan ve aksine çok fazla da emek isteyen çim alanları oluşturmak büyük maliyetlere katlanmak demek. Hem o alanlardan bir verim alamayacaksın hem de ekimi, sulaması, düzenli bakımı gibi insan emeği harcayacaksın. Ne kadar zengin olduğunu göstermenin yolu geniş çim bahçelere sahip olmak olmuş zamanla.
Taç giymek, tahta sahip olmak, resmini paranın üstüne bastırmak benzer hükümdarlık simgeleri değil mi? Şövalye dediğimde aklınıza sıradan bir köylünün değil de zırh giymiş bir soylunun gelmesi bu yüzden. Bir zırh kaç para biliyor musun? :)
Modern dünyada da böyle değil mi? Bazı meslekleri ayırt etmemiz için üniformalar var. Askerler, polisler, doktorlar… Kolda omuzda, ceplerinin üzerindeki isimlik alanında kendi kabilelerinin anladığı semboller (rütbeler) taşıyorlar. Dini liderlerin, tarikat liderlerinin ve üyelerinin giyim kuşamı farklı mı?
Kabilelerden günümüze vücudumuza yaptırdığımız dövmeler, saç tıraşımız, bıyığımızın şekli, hangi cins kediyi beslediğimiz, arabamızın üzerindeki tuğra ya da K. Atatürk imzası bizim kim olduğumuzu sinyalleme araçlarımız. Modern zamanlarda tüm bunlara ek olarak elimizde kimliğimizi sinyalleyebileceğimiz yeni araçlar var: “Markalar..”
Kullandığınız telefon, arabanız, üstünüzdeki ceket, sosyal medyada paylaştığınız havalı restoran, tatile gittiğiniz otel, oturduğunuz semt, online toplantıya katıldığınız çalışma koltuğunuz, içtiğiniz sigara, hangi kahveciye gittiğiniz günümüzün en yaygın kimlik sinyalleme araçları.
Markalar yaygınlaştıkça toplum genelinde bir algı yaratırlar. Bu algı ürünü kullananların kim olacağı ile ilgili önyargıları da içerir. Bu yargılar zamanla kimliklere dönüşür ve biz markayı tükettiğimizde o kimliği de üzerimize giyeriz. İçten içe ve çoğu zaman da zahmetsizce bu markayı kullanmanın kendimiz ile ilgili karşıya ne mesaj vereceğini biliriz. Kim olduğumuzu modern çağda tüylerle, boyalarla değil tükettiklerimiz ile sembolleştiririz.
Modern dünyaya doğan herkes büyürken neredeyse hiç efor harcamadan markalar ile ilgili anlam biriktirir. Yine benzer şekilde hiç efor harcamadan markalar ile kendini ifade etmeyi öğrenir. Yüz yüze birileri ile konuşurken, sosyal medyada markayı ya da deneyimini paylaşırken dışarıdan nasıl gözüktüğünü bilir. Bu kimlik sinyallemesini sıklıkla bir statü göstergesi olarak kullanır ve karşılığında toplumsal kabul, beğeni (like), hayranlık elde eder.
Marka olmak özünde böyle bir anlam inşa etmeyi beraberinde getirir. Tüketici ürünü kullanarak etiketlenir ve bu etiketten fayda elde eder. Unutmayın, tüketiciler ürünleri faydaları için satın alılar. Eğer markanız işe yaramaya ek olarak bir etiket değeri yaratabilirse tüketicilerin tercihi olma olasılığı ve tekrar satın alınma olasılığı artar.
Sıra geldi bu yazının kahramanlarını anmaya. Ailemize katılma sırası ile geçmişten günümüze tüm evcil hayvanlarımız.
Tarçın, Cesur, Lucy, Alice ve Kaju.
Sizin ufaklıklarla da tanışmak isterim.
Bu e-postaya kedili köpekli fotolar atmaktan çekinmeyin. :)