En başta belirtmek isterim ki bu yazı çok az veriye, bolca gözleme, bir o kadar da yoruma dayanmaktadır. Öncesinde buraya nasıl geldiğimizi anlamak için aşağıdaki yazımı okumanızı tavsiye ederim.
Teknoloji dünyası derdini en çok sürüm numaraları ile anlatmayı seviyor. Telefon modellerinden, işletim sistemlerine durum benzer. Yıllardır dünyanın geleceği ile ilgili Endüstri 4.0, Web 3.0 gibi kavramları havalı havalı bize anlatıp duruyorlar.
Dünya bu numaralara ilgisiz. İnsansız fabrikaları, entegre sistemleri dinliyoruz ama dünyanın bir köşesinde 12-13 yaşında çocukların emekleri atölye tipi fabrikalarda sömürülmeye devam ediyor. Bu duruma bakınca 1.0 ile 4.0 arasında endüstrinin tüm sürümleri sahada çalışıyor demek de mümkün.
İnternet için de durum farklı değil. Bir yerlerde Web 3.0 gibi hayaller yaşanıyorken, bir yerlerde de web 1.0’ın statik ruhu ortalarda dolaşıyor. Ama genel kanı, yorumlar, paylaşımlar, sosyal ağlar ile özdeşleşen güncel versiyon Web 2.0’da olduğumuz şeklinde.
Ben ise bundan çok emin değilim.
Bugün, Web 1.0 gibi okuma odaklı bir deneyim ya da site sahiplerinin yayınladığı statik HTML sayfalara bağlı ziyaretçi kaynaklı bir tüketim döneminde değiliz. Diğer yandan da Web 2.0 diye öve öve bitiremediğimiz sosyal medyanın yavaş yavaş can çekiştiği bir dönemi yaşıyoruz.
İnsan etkileşiminin giderek azaldığı, algoritmalara ve botlara teslim olmuş, içerik üretiminin profesyonelleştiği ve kullanıcıların pek de paylaşım yapmadığı yeni bir tüketim evresinde olduğumuzu düşünüyorum.
İnsanlar sosyal medyayı “arkadaşlarla temas kurmak, kendini ifade etmek, yeni insanlarla tanışmak” için daha az kullanıyor. Gördüğüm kadarı ile aktif paylaşım ve sosyal amaçlı etkileşim giderek azalıyor. Sosyal medya kullanımı “boş zamanı doldurma”ya kayıyor ve kullanıcı giderek “izleyiciye” dönüşüyor ve pasifleşiyor.
İnsanların anladığımız anlamda sosyalleştiği dijital mecralar bence artık kapalı/grup mesajlaşma uygulamaları (WhatsApp ve Telegram grupları, Discord toplulukları). Ya herkesi tanıdıkları ve yargılanmayacağını bildikleri küçük gruplar ya da benzer amaç ya da kimlik ile oluşturdukları topluluklar.
TikTok’un “remix” stratejisi, YouTube, Twitter, Snapchat/Instagram gibi platformların güçlü yanlarını birleştirerek içerik üretimini herkes için kolaylaştırdı, erişim bariyerlerini kaldırdı ve algoritmik keşfi merkezine alarak sosyal medya ekosistemini dönüştürdü. Bu dönüşüm, ilk olarak rakipleri Reels ve Shorts gibi ürünleri geliştirmeye sonra da takip-takipçi bağını ortadan kaldırarak algoritma öncelikli bir gösterime doğru itti.
Uygulamada kullanıcıların daha çok vakit geçirmesine ve daha çok reklam göstermeye dayalı bu yaklaşım sosyal medyayı, insanların tanıdıklarının içerikleri ile az, yabancıların içerikleri ile daha çok karşılaştığın bir yer halene getirdi. Eskiden arkadaşları ile paylaşım yapar insanların içerikleri yabancıların önüne düşmeye, alakasız insanlardan beğeni ve yorum almaya başladı. İzlenmeler arttı ama değeri azaldı.
“Keşfete düşmek” bir amaca dönüştü bir süre sonra. İçerik üretmek “kendini ifade etmekten” bir şekilde izlenilir olmaya evrildi. Eskiden “hayatından bir kare” paylaşan, arkadaşları ile etkileşim alan kullanıcılar, bir hedef için içerik paylaşmayı anlamlı bulmadılar. Hatta kendilerine izlenmek için bir şeyler paylaşmayı pek de yakıştırmadılar bence. Paylaşmayı azalttılar.
Bir kısım kullanıcı hariç. Bu kullanıcılar içerik üreticisi formatına evrildiler, evrilmeye çalışıyorlar. Paylaşmak kendini ifade etme aracı olmaktan, profesyonel bir işe dönüşmeye başladı. Mecraların algoritmaları ile desteklediği yeni bir “içerik prekaryası” oluştu.
Bu dönüşüm, bizi üreticilerin ve tüketicilerin ayrı olduğu, etkileşim olarak beğeni ve yorumların devam ettiği ancak onun da niteliğe değil niceliğe dönüştüğü yeni bir web formuna taşıdı. Web 1.0’dan ileride ama Web 2.0 kadar ileride değil: “Web 1.5”
Web 1.5, Web 1.0’ın tek yönlü okuma mantığı ile Web 2.0’ın etkileşim araçları arasında, fakat sosyal bağın zayıfladığı bir ara form. Web 1.5’ta İçerik görünürlüğü takip ilişkilerinden çok algoritmalarla belirlenir. Bu yeni formda kullanıcılar giderek izleyiciye, tüketiciye dönüşür. İnsanların kendi olabildikleri, kendini ifade edebildiği yerler kapalı anlık mesajlaşma gruplarına, e-posta listelerine ve topluluk kanallarına kayar.
Sırada yapay zekâ ile üretilen içeriklerin tüm interneti ve sosyal platformları istila etmesi var. Yabancıların içerikleri ile bağ kurmakta zorlanan insanların yapay zekâ içerikleri yaygınlaştıkça daha az “sosyal” olacakları açık. Beklentim kullanıcıların sosyal medya kullanımlarında hissedilir bir azalma. Bir kaç seneye yeni bir versiyon güncellemesi yapıp Web 1.3’ü konuşabiliriz.
Peki ne yapalım?
Tüketici için yapabilecek pek fazla şey yok. Madem önümüze abur cubur içerikler çıkacak ne yediğimize dikkat edeceğiz. Nitelik ve nicelik ayrımı yapmaya, nitelikli yayıncıları desteklemeye çalışacağız.
İçerik tüketimini akışa değil aboneliğe kaydıracağız. Arada sosyal medya diyeti yapmak, izlenme sürelerini denetlemek fena fikir değil.
Özgün içerik üreticilerinin algoritmalara karşı kendilerini ifade etmeye devam etmesi, hatta “botlara rağmen kendileri için” içerik üretmeye devam etmesi önemli.
Keşfedilecek içerikler değil, saklanacak, arşivlenecek içerikler üretmek bir seçenek olabilir. Her zaman dediğim gibi üretimin sonucuna değil, sürecine odaklanmak kesinlikle kıymetli.
Daha uzun formatların ve e-posta bülteni gibi direk okuyucuya erişen kanalların daha da önemli olacağını düşünüyorum. Bültene abone olmayan var mı? Şimdi tam sırası.
Web 1.5, bir kısmımızı bilinçli seçen, daha az ama daha iyi etkileşim kuran kullanıcı ve üretici olmaya zorlayacak. Ama büyük bir kısmımızı hiç etkilemeyecek. “Vakit harcamak” için internette olanlar üzgünüm ki internetin geleceğini şekillendirecek…