Şerefsiz patron!
İş yerindeki zor kararların sorumluluğunu üzerimize alacak mıyız yoksa birinin üzerine yıkacak mıyız?
Bir ay kadar önce Aysel ile Mubi’den bir film izlemeye karar verdik. Ben pek film izlemem. Sanat filmleri de istisna değil. İzlememeyi tercih ederim.
Mubi gündeme gelince Aysel gelmeden filmlere bakmaya başladım ki harika dağ, deniz, orman görsellerinden oluşan bir ekran koruyucuya, İngiltere’ye göçmüş ve kızı arkada kalmış bir annenin dramına, eşini kaybettikten sonra depresyona düşen kahramanımızın iç sıkıntısına denk gelmeyeyim.
Komedi kategorisini görünce içimden yalan yok “oleeey beee!” diye sevindim. Sonra aklıma dark humor olarak etiketlenmiş “The Banshees of Inisherin” geldi. Korktum. Kanım çekildi. Bir daha böyle “komik” bir film izlemeye hiç niyetim yoktu. Mubi kataloğunda tedirgin bir şekilde gezinmeye devam ettim. Ve Türkçe’ye “Emret Patronum” olarak çevrilmiş Direktøren for det hele” filmi ile karşılaştım.
Lars Von Trier ismi bir korkutmadı değil ama film genellikle eğlenceli filmleri ayırmak için kullandığım iki temel kriteri karşılıyordu:
Afişinde komik yazıyordu.
İsmi Türkçe’ye bok gibi çevrilmişti.
Yani, birileri filmin sinemada gösterileceğini ve genel izleyiciye de gidebileceğini düşünmüştü. Harika!
Filmin konusu da ilginç geldi:
Bir IT şirketinin sahibi olan Ravn, şirketi kurarken ilginç bir yalan uydurur. Çalışanlarına karşı zor kararları vermekten kaçınmak için, Amerika'da yaşayan hayali bir patron figürü yaratır ve tüm zorlu kararları bu hayali patrona atfeder. Şirketin satışı gündeme geldiğinde bu yalan problem yaratmaya başlar çünkü alıcı firma gerçek patronla görüşmek ister. Ravn, bu durumu çözmek için Kristoffer adında başarısız bir tiyatro oyuncusunu kiralar. Kristoffer'ın görevi bu hayali patronu canlandırmaktır.
“Kötü kararlarda sorumluluğu üzerine yıkabileceğiniz hayali bir patron” bence tatlı bir fikir. Buradan hakikaten komedi çıkabilir. Çatışmalar, durum kaynaklı komiklikler falan. Ben filme inandım. “Olur” dedim. “Güldürür” dedim. “Güldürürken de düşündürür” dedim.
Öyle de oldu. İlk yarısı biraz yavaş aksa da film hem gülümsetti hem de eğlendirdi. Benim için düşündürücü de oldu. Başkaları ile kötü olma işini outsource etmek harika bir fikir. İnsan kendi kararlarının sorumluluğunu bile alırken zorlanıyor. Çoğu insan bu sorumluluğu almak bile istemiyor. Birilerinin onun adına karar vermesi kolay geliyor.
İş ile ilgili kararlar daha da zor kararlar olabilir. Birini işten çıkartacaksın ama o kişi 5 yıldır birlikte çalıştığın yakın arkadaşın. Yeni doğum yapmış bir çalışanına mesai var demek, beklenin altında zam yapmak, herkesi pek de mutlu etmeyecek birini terfi ettirmek kolay kararlar değil.
Zorluk bence karar vermede değil. Kararın sorumluluğunda. Karar öyle ya da böyle alınıyor. Ama kararın sorumluluğu veren kişiye ait. Kahramanımız Ravn da bu sorumluluğu hayali bir patrona vermiş. Harika bir çözüm. Yaptırmak istediğin her şeyi yaptır, acımasız ol, sadece kendi bencil çıkarlarını düşün ama işin sorumlusu kim? “Şerefsiz patron!”
Bir araba lafı elbette size film önermek için yazmadım. “Yapay zekâ fişimizi çekebilir mi?” yazısında karar süreçlerinde adım adım yapay zekânın kontrolü devralacağını iddia etmiştim. Peki patronların karar süreçlerini destekleyen bir BossGPT’ye hazır mıyız?
Patronun (CEO’nun) e-postalarını okuyan, şirketin tüm verilerini analiz eden, sektörel ve ekonomik güncel verileri inceleyen, toplantı notlarını, iş görüşmesi kayıtlarını işleyen ve tüm bunlarla karar veren bir BossGPT patronun en doğru kararı vermesine yardımcı olmaz mıydı? Şirketin çıkarları ve başarısı doğrultusunda zor kararları gözünü kırpmadan almaz mıydı? Şirket sayesinde daha verimli yönetilmez miydi? Desenize müthiş bir gelecek bizi bekliyor! 🤮
Daha önemli soru yapay zekânın karar yanında sorumluluğu da alıp almayacağı. Böyle bir karar destek sisteminde patron ve yöneticiler tüm kararlarını “objektif” olduğu referansı ile BossGPT’ye dayandırma şansına sahipler. “Ben değil, BossGPT böyle karar verdi. Ben de biliyorum eşin yeni doğum yaptı, iki ay önce ev aldın, kredi borcun var ama ne yapabilirim BossGPT seni işten çıkartmamız gerektiğini söylüyor.” cümlesini duymaya pek uzak değiliz.
Tüm zor kararların sorumluluğunu yapay zekâya yıkmak önümüzdeki ahlaki sınavlardan birisi olabilir. Kararlar ile birlikte sorumlulukları devretmek sorumlu insan için büyük rahatlık. Rahatlıktan da öte sosyal açıdan büyük konfor. Düşünsene, her zaman suçlayabileceğin, senin de çaren olmadığını anlatıp mağdur gibi takılabileceğin, “çok üzüldüm” diye göz yaşı dökebileceğin harika bir bahane.
Bakalım ahlaki olarak hangisini seçeceğiz. Algoritmalar mı kazanacak organik insan ilişkileri mi?
Yazıdan çıkarımlarım:
1 - 2. paragraf Mubi'nin net özeti olmuş, tebrikler :)
2 - BossGPT'ye ihtiyacımız yok, gerçek hayatta kurumsalda "kukla" olarak işe alınan nice CEO'lar gördüm, karar sorumlulukları bile isteye üzerine yıkılan.
Organik insan ilişkileri bence önümüzdeki 20 sene kilit kalmaya devam edecek ama Beta nesli makineleşmek zorunda kalan ve insanlığını her geçen gün yitiren bir nesil olacak ve birçok sektör algoritmanın tekeline geçecek, 30 sene içinde ise insani ilişkiler azınlığa düşecek.
Bir filmden çıkarak çok yerinde gözlemlerde bulunmuşsunuz. AI iştiraki çoğaldıkça, HR bölümlerinin önemi artacak bence de. Çünkü daha değişik nitelikli çalışanlar gerekecek onları da bulmak ve idare etmek zorlaşacak. Bu zorlukları yenmek için daha becerikli HR uzmanları gerekecek. Enteresan günler geliyor -- savaş olmazsa.