3 Comments

Çok güzel bir yazı kaleminize sağlık, bana Yaşar Kemal'in gazetecilik yaptığı zamanlarda yanan ormanları araştırdığı "Yanan Ormanlarda Elli Gün" isimli çalışmayı hatırlattı. Orada yanan ormanlar köylüsünden, orman bekçisine, idari amirlere kadar yöre halkı için (uzun vadeli kötü sonuçları bilinmesine rağmen) nasıl gelir kapısı olduysa bu durum da esnaf, zabıta, idareciler vs. için kısa vadede son derece avantajlı bir gelir kapısı olmuş gibi.

Expand full comment

Merhabalar, ben de bir part time Bodrum’lu olarak uzun süredir bu konu üzerinde hem kafa yoruyorum hem de eşe dosta, çevremdekilere bu konuyu açıp bir fikir alışverişinde bulunmaya çalışıyorum, onları da bir türlü bu gidişata karşı beraberce bir şeyler yapmak için anime etmeye çalışıyorum.

Bu güzel sahil kasabalarını artık birbirlerinden ayıran tek şey merkezi bir yerinde, meydanında kasabanın adının yazdığı kocaman plastik harfler ve bunların önünde çekilen fotoğraflar maalesef.

Siz bir çok öneri getirmişsiniz. Hepsi de çok doğru tespitler. Benim için en önemli sorun vasatlık, bu insanların vasatlığı. Bu vasatlık her alana sirayet etmiş durumda. Eğitim ve bilgi çok yetersiz ve hatta önemsiz görülüyor. “Çakallık” daha makbul.

Sadece dükkanlar ve sattıkları ürünler değil o bölgenin kendine has güzel mimarisini korumak yerine yeni yapılan yapıların neredeyse tümü, çevre planlaması, yollar, kaldırımlar, parklar, her şey aynı ve vasat ve hatta bir bölümü feci! Estetik kavramı yok, tarihi korumak yok, çevreyi, doğayı, denizi korumak yok.

Yerel politikacıların (parti veya politik görüş farketmeksizin) üç-beş oy için neredeyse her şeye izin vermeleri de bu işin tuzu biberi. Hepimizin de aslında bildiği, yaşadığı şeyler. Çok çok üzücü.

Evet, kolay para için her şeyi mübah gören bir anlayış tarafından işgal edilmiş bu güzel kasabalar (aslında köylerimiz ve şehirlerimiz de).

Çat pat yabancı dilleriyle sempatikliği sırnaşıklıkla, gevşeklikle karıştıran işletmeler, seni bir türlü rahat bırakmayan, kolundan, elinden çekiştiren hanutçular, sahillerde denize doğru bir karış yer bırakmayan aç gözlü kafeler, restoranlar ve tabii buraların olmazsa olmazı kalitesiz çakma ürünler, bir de bunların üzerine sürekli kazıklanmaya çalışıyorsan bir daha neden gelesin?

Eğitim, eğitim, eğitim. Yaptıkları işlerin hakkını verebilmeleri için o konuda almaları gereken eğitim. En güzel örnek Ege’nin karşı sahilleri mesela. Maalesef bu gerçeği artık kabullenmek gerekiyor.

Ateşi, tekerleği yeniden icat etmek gerekmiyor aslında, her şey oldukça berrak.

Sevgiler

Expand full comment