Taş devrinden yapay zekâ devrine öngörülebilirlik
“Artık devir değişti Tabii Çelik de değişti” diyordu şarkı sözleri. Ah keşke böyle kolay olsa değişmek. Neye değişebileceğini ön görmek en azından…
İlk insanların hayatları hem çok basitti hem de çok öngörülebilir. On binlerce yıl önce mağaralarda yaşayan insanların gelecek ile ilgili öngöremediği belki de tek şey doğa kaynaklı felaketlerdi. Ansızın düşman bir kabilenin yiyecek için ya da bir toprağa sahip olması için saldırması bile beklenmedik bir şey değildi aslında. Olacaktı ancak zamanı kesin değildi.
Avcılar ve toplayıcılar, çocukları için en önemli meziyetin yine avcılık ve toplayıcılık olduğunu düşünüyordu. Dünyanın neredeyse hiç değişmeyeceği, çocuklarının çocuklarının çocuklarının da aynı hayatı sürdüreceğinden emindiler. Birkaç on bin yıl hayatta pek de pek de bir şey değişmeyecekti.
Yerleşik hayata geçince de durum pek değişmedi. Tohumları ve hayvanları ehlileştirmeyi başaran insanların gelecek ile ilgili öngöremedikleri en kritik şey doğa ve iklimdi. Yağışları, kuraklık ve donları kontrol etmek mümkün değildi. Ama çocuklarının çocuklarının çocuklarının yapacağı iş üç aşağı beş yukarı aynı idi. Birkaç bin yıl hayatta pek de bir şey değişmeyecekti.
Zamanla toprak işlemedeki uzmanlaşma ve teknolojik gelişim, gıdayı mayalayarak, pişirerek ya da öğüterek tüketmek kalori verimliliğini arttırdı. Buna ek olarak gıdayı stoklayarak kaloriyi depolayabilmeleri, farklı mevsimlerde tüketebilmelerine ya da kıtlık zamanlarında hayatta kalmalarına imkân tanıdı. Daha fazla insanı besleyebilme imkânı ve tarım işinin iş gücü ihtiyacı nüfusu arttırdı. Daha kalabalık topluluklar açığa çıkmaya başladı. İlk şehirler böyle doğdu.
Kabilede hem avcı, hem savaşçı idin. Baltalarınızı, oklarınızı, mızraklarınızı muhtemelen birlikte yapıyordunuz. Yerleşik hayat ilkel düzeyde olan iş bölümü ve işbirliğini geliştirdi. Yavaş yavaş çeşitli meslekler doğdu. Fırıncı, demirci, şifacı, savaşçı ve reis gibi gibi. Bir kısmı biliyorum kabilelerde de vardı. Ama burada artık sadece bu işi yaparak yaşayabilen bir zümreden bahsediyorum. Bu mesleklerdeki uzmanlıklarda yine nesilden nesile aktarıldı. Çocuklarının çocuklarının çocukları yine aynı işleri yaptılar. Birkaç yüzyıl hayatta pek de bir şey değişmeyecekti.
10. yüzyılda Osmanlı’da da Avrupa’da da muhtemelen benzer hayatlar sürdürülüyordu.* Kimse çocuklarının çocuklarının çocuklarının başka bir iş yapacağını, dünyanın mevcut halinden farklı olacağını düşünmüyordu. Birkaç yüz yıl daha hayat benzer şekilde aktı, pek de bir şey değişmedi.
İnsanlığın yaşayışındaki değişimin yavaş olmasının iki temel sebebi var. İlki sınırlı bilgi, ikincisi ise sınırlı bilgi paylaşımı. İnsanlığı ileri götürecek bir sürü yeni keşif, icat iletişim olanağı olmadığı için hem sonraki kuşaklara hem de başka coğrafyalara kolayca aktarılamıyor. Bazı keşif ve icatlar zaman içerinde tekrar tekrar ya da farklı coğrafyalarda yeniden keşfediliyor.
Bilgi de ilkel seviyede. Yazıya kadar ki yazıdan bile binlerce yıl sonra bilgiyi kaydetmek ve aktarmak zor. İnsanlık binlerce yıl yerinde sayıyor doğal olarak. Zamanla bilgi kümülatif olarak biriktikçe, taşınabilir hale geldikçe, işlendikçe ilerlemeye dönüşüyor.
Bu dönüşüm ne olursa olsun başlarda çok yavaş. Kil tabletler, papirüsler, kitaplar şeklinde depolanan bilgi fiziksel olarak taşınmak zorunda. Bir kitabın kopyasını çıkartmak günler sürüyor. Kopyayı çıkarttınız, başka bir coğrafyaya ulaşması yine günler alacak. İlk çağ filozoflarının eserlerinin İslam coğrafyasında yayılması ve yüzyıllar sonra tekrar Avrupa’ya dönmesi böyle bir gecikmenin sonucu.
Bu konuda “matbaa**” büyük bir devrim açıyor. Basım maliyetlerini düşürüyor, üretim adedini arttırıyor. Bu devrim şehirler ve ülkeler arası ticaretin yıllar içinde inşa ettiği yollar sayesinde daha geniş bir dağıtım imkânına kavuşuyor. Bilgi geçmişte olduğundan kat ve kat hızlı dolaşmaya, işlenmeye ve yeniden üretilmeye başlıyor.
İlk veriyi bundan 23.000 yıl önce Ishango Kemiğine çiziktirdiğimiz düşünülürse bilgi üretmek ve paylaşmak adına matbaaya kadar aldığımız yol biraz uzun sürmüş. Dağınık, küçük küçük bilgiler tıpkı bir setin ardında biriken doğal bir baraj gölü gibi büyük bir bilgi gölü oluşturmuşlar. Matbaa bu barajın kapaklarını açmış ve bu bilgiler hızla akmaya, dolaşmaya ve dünyayı değiştirmeye başlamış.
Öyle bir değişimden bahsediyoruz ki on binlerce yıl değişmeyen ya da daha doğrusu çok yavaş değişen her şey bir anda hız kazanmış. Yukarıda 10.yy’da yaşanyalar için okuma yazma bilmek çok sınırlı sayıda insanın sahip olduğu bir ayrıcalık iken 15-16. yy. da okuma yazma bilmek yavaş yavaş kitleselleşmiş.
Okuyucu bir kitle, buna bağlı bir pazarı doğurmuş. Bilgi artık o kadar hızlı dolaşmaya başlamış ki gazeteler yaygınlaşmış. Biz Viyana kapılarına ikinci kez dayandığımızda (1683) The London Gazette*** bu olayı haber olarak okuyucularına aktarmış. 14 Temmuz’da başlayan kuşatma sadece 4 gün sonra İngiltere’de haber olmuş. Bu sırada Osmanlı’da hiç gazete olmadığını hatırlatmak isterim. Biz de ilk gazete1831’de 2. Mahmut’un emriyle kurulan Takvim-i Vekayi.
Bilginin birikmesinin ve hızla aktarılmasının sonucu daha önce olmayan bir şey oldu. Tarihte ilk kez kimse çocuğunun çocuğunun çocuğunun ne iş yapacağını, nasıl bir dünyada yaşayacağını bilemez hale geldi. (Bilginin dolaşamadığı coğrafyalar hariç)
İnsanlar sanayi devriminde, yeni icatlarla, yeni üretim yöntemleriyle, yeni ürün ve hizmetlerle, buna bağlı yepyeni meslekler ve türlü türlü işler ile karşılaştılar. Yavaş yavaş uyum sağladılar. Yeni şeyler öğrendiler. Kentlere göç ettiler. Daha fazla insan bir arada yaşamaya başladı. Bir arada yaşama bilginin dağıtımını kolaylaştırdı. Yeni sorunlar çıktı ve yeni çözümler bulundu. İnsanlık milim milim ilerlediği on binlerce yıla nispet yaparcasına birkaç yüz yılda bambaşka bir noktaya evrildi.
Her şeyin yavaş yavaş değiştiği dünya bir anda çok büyük bir değişim dalgası ile karşılaştı. Yeni meslekler, yeni uzmanlıklar doğdu. Bilginin pratik uygulamalarda yer bulması (teknoloji) üretim olanaklarını arttırdı. Kalabalıklaşan kentler yeni pazarları oluşturdu. Değişim tıpkı bir kartopunun yuvarlanarak çığa dönüşmesi gibi büyüdü, hacim kazandı ve önünde ne varsa yıktı geçti.
On binlerce yıldır değişimi ön görmek görece kolaydı. Az bir bilgi ile bile yaşamak, geleceği öngörmek mümkündü. Basit hayatlarımız vardı nihayetinde ve sanayi devrimi sonrası yerini büyük bir belirsizliğe bıraktı.
Bilginin giderek önem kazandığı ve hatta kutsandığı dönem hemen arkasından başladı. Gazete ve kitaplar ile bilgi sınır tanımadan hızla dağılabiliyordu. Bu bilgilerden faydalanmak için okuma yazma bilmek hala gerekli idi. Radyo bir devrim olarak karşımıza çıktı.
1 hafta sonra köye gelen gazete haberleri yerini anında haberdar olmaya bıraktı. Bilginin dağıtımı bir kez daha hızlandı ve okuma yazma bariyerini de ezdi geçti. Radyonun üzerine bir de televizyon geldi. Sadece işitsel değil, görsel olarak da bilgi iletilebilir oldu. Bu zengin içerik formatının yarattığı etki tüm diğer dağıtım araçlarını geride bıraktı.
Bu etkiyi şöyle hikayelendireyim size. Köyde yaşayan bir adamın kent ile ilgili ilk bilgileri köye gelen şehri görmüş insanların anlatıları. Okuma yazma bilen bir azınlıktaysa kitaplardan şehir tasvirlerini okumuş olabilir ama muhtemelen şehirle ilk karşılaşması gazetedeki kötü baskılı bir fotoğraf olacak. Zihninde oluşturdu şehir ile görsel olarak karşılaşma müthiş farklı bir deneyim. Şimdi bu deneyimi televizyona taşıyın. Hareketli, sesli, bir fotoğraf karesinden kat ve kat zengin bir içerik. Müthiş bir deneyim.
Biz bu dünyanın içine doğduğumuz için bu büyük etkinin farkında değiliz. Bizim normalimiz televizyon, radyo, gazete… Her yerden sürekli üzerimize bilgi yağan yeni bir dünya düzeni bu. Eskiden insanlar çocuklarının çocuklarının çocuklarının mesleklerini onlarca yıl öngörebilirken bu dünyada ileri görüş mesafesi çocuklarının mesleğini öngörebilecek seviyeye indi.
On bin yıl önce bir insanın ömrü boyunca tükettiği bilginin muhtemelen daha fazlasını yarım saatte kahve ile birlikte bu yazıyı okurken tüketiyor olabilirsiniz. Ve kötü bir haberim var size henüz internete gelmedik…
İnternet şöyle, internet böyle dememe gerek yok. Siz konuyu anladınız. Bilginin dağılımı hiç olmadığı kadar hızlandı. Üstelik gazete, radyo, tv ve kitaptan farklı olarak herkes bilgiyi üretebilir ve paylaşabilir hale geldi. Öyle bir hız ve öyle bir üretim ki tüm diğer mecraları yerle bir etti, hepsini internette olmaya zorladı. Bilgi neredeyse sınırsız kaynaktan ve neredeyse sınırsız miktarda paylaşılmaya başlandı. Hayat karmaşık hale geldi ve uzmanlıklar giderek derinleşti.
Örneğin 1960-2000 arasında reklamcılık yapanlar, 2000’ler sonrası pastayı dijital reklamcılarla bölüşmeye başladılar. Dijitalciler kendi aralarında sosyal medya, SEO, medya satın alma, yazılım gibi alanlarla bölündüler. Sonrada medyacılar performans, display, programatik vb. İş birilerinin sadece Meta Display Ads Specialist olacağı seviyeye kadar uzmanlaşma ister hale geldi. Hayat daha kompleks ve daha belirsiz bir hal aldı.
Ve hikayenin sonunda beni üniversiteye gönderen ailem hayatımın sonuna kadar aynı mesleği yapacağımı düşünürken ben 3 meslek değiştirmiş durumdayım. Ben istisna olabilirim ancak benim kuşağımın mesleklerini hayatlarının sonuna kadar sürdürmeleri zor gözüküyor. Bırakın çocuğumuzun çocuğunu biz kendi geleceğimizi ön göremez durumdayız.
Şimdi sıra bölüm sonu canavarını yazıya eklemekte: ”Yapay Zeka”
Yıllarca daha fazla bilmenin daha iyi olacağını varsaydık. Hayatımızın kabaca 15-20 yılını eğitime ayırdık. Yetmedi bir uzmanlıkta derinleşmeye çalıştık. Ona rağmen dünyanın hızına pek de yetişemedik. Şimdi YZ ile bu yatırım değersizleşiyor, bilmenin bizim için yarattığı avantaj yok oluyor.
Bu da yetmiyormuş gibi belirsizlik artıyor. Sadece bilginin üretim ve dağıtımı değil bugün belirsizliği arttıran. Demokrasiler su kaynatıyor. Trump, Putin, Erdoğan gibi öngörülemeyen liderler tüm dünyayı etkileyecek kararlar alıyorlar. Dahası hem bunları engelleyecek gücümüz yok hem de kendimizi koruyabilecek.
Hiç birimizin tam olarak kavrayamadığı, kavrayamacağı çok kompleks yeni bir dünya düzeni var. Daha doğrusu düzensizlik ve kaos elimizdeki. Biz eskiden gelen bir alışkanlıkla sistemden, düzenden, kurumlardan bahsediyoruz. Dünya artık başka bir yer. Elimizdeki yazılım bu yeni donanımı kontrol etmekten çok uzak.
Bize öğretilen şey basitti: “Bilgi güçtür.” Ne kadar iyi eğitim alırsan, ne kadar çok şey bilirsen, ne kadar uzman olursan o kadar başarılı olursun. Dünyayı anlamak için, yönetmek için, etki etmek için bilgiye yatırım yapmalısın. Ne kadar çok bilirsen o kadar iyi.
Bugün hiç olmadığı kadar çok bilgiye sahibiz ama öngörebildiğimiz süre birkaç yıl bile değil. Muhtemelen mesleklerimiz yok olacak. Dikkat edin, işsiz kalacak değil buradaki tanımım. Meslekler gereksizleşecek. Bizim işimizi YZ ya otomatikleştirecek ya da %1-2’lik bir insan grubunun karar süreçlerine bağlayacak. Belki de bütün bilgi yatırımımız bir gece de işe yaramaz olacak. Kim bilir? Sanırım kimse.
“Peki abi anladık, gelecek çok boktan. Biz ne yapalım?” diyorsanız, sonuna kadar haklısınız. Öngörülemez bir gelecekle nasıl baş edeceğimiz ile ilgili kendimce önerilerim var. İzninizle onları paylaşayım.
Durumu kabullenmek lazım. Bilgi değersizleşecek ve yeni bilgilere yatırım yapmak bence anlamsız. “Knowledge” gerektiren herhangi bir alana yatırım yapmaktansa “tecrübe” sahibi olduğunuz alanı korumak daha kıymetli olabilir.
Değişime direnmek faydasız. Yine de kısa vadede yasal düzenlemelerle (örneğin YZ vergisi, robot vergisi) süreç yavaşlatılabilir. İş dünyası bir günde değişmeyecek elbette. Ama on yıllarımız yok.
Uyum sağlamak bir avantaj olabilir. En azından kısa süreliğine. Mevcut pozisyonu korumak için. Bunun da yeterli olmayacağını düşünüyorum. Mesele bizim çalışmamız değil mesleğe gerek kalmaması. O gün gelene kadar mücadeleye devam.
Generalist olmaya doğru bir genişleme öneriyorum ben. Farklı alanlardan, farklı disiplinlerden bir şeyler biriktirmek. Merak etmek ve kurcalamak. Kurcalarken öğrenmek. Sonuca odaklı bir şeyler yapmak değil, bir süreç bu kastettiğim. Sürekli meraklı olma, sürekli okuma, araştırma, deneme hali. Sonucu ne olursa olsun, bunu bir tavır haline getirme.
İnsan ilişkileri bence giderek daha önemli hale gelecek. Sistem bizi kentlerde yaşamaya zorluyor. Bireyselleşme uzun yıllardır devam eden bir süreç. Çok kıymetli. Ama yan etkileri de fazla. Bencilleşme, yalnızlaşma ile birlikte geliyor. Aileye, mahalleye, semte, kente, ülkeye aidiyet azalıyor. Bir arada olabilme, bir arada bir şeyler üretme bence daha da önemli olacak. Birbirimizle dayanışmamız hayatta kalmamızı sağlayacak.
Ne olacağını bilmeden, gelecek öngörüsü olmadan yaşamak zor. Önerim gündemden uzak kalmak. Her gün yeni bir gelişme var. Sürekli her şey değişiyor. Bu değişimi izlemek doğal olarak bir geride kalma hissi yaratıyor. Bu his beraberinde depresyonu, vazgeçmeyi, tükenmeyi getiriyor. Ama gerçek bu değil. Herkes aynı tempoda koşmuyor. Dünya bir gecede değişmeyecek. Ama değişecek. Kendine şefkatli davran ama konfor alanına da hapsolma.
Madem geleceği öngöremiyoruz sadece bugüne odaklan. Bugünü kazan. Bugün için bir şey yap. Yarın yarın için bir şey yap. Sonuçta ne olacağına değil, süreçte ne yaptığına odaklan. Sürece güven. Seni değiştirecek, yetiştirecek, büyütecek şey nereye vardığın değil, neler yaşadığın, neler yaptığın. Değişime ayak uydurmanın yolu da bu. Devam etmek.
YZ kullanmamak bir tercih değil artık. İşini kolaylaştırabilir, verimliliğini arttırabilir ama YZ’nin senin yerine geçmesine izin verme. Bir araç olarak kullan ama senin yerine geçmesine (agent olmasına) izin verme. Misal bu yazı. YZ bu yazıyı belki de benden daha iyi yazabilir. Ama ona yazı yazdırmak beni daha iyi bir yazar yapmaz. Ben daha iyi olmak istiyorsam kendim yazmalıyım. Varsın yazım hatalarına YZ baksın. Geri bildirim versin yazıya yazımı iyileştirsin. Ama benim yerime geçmesin. Hatırlayın sonuç değil, süreç.
Geniş bir öneri listesi oldu. Eksikleri eminim vardır. Sizin önerileriniz olursa duymayı çok isterim.
Son olarak insanlığın geldiği noktada biraz hayal kırıklığı yaşadığımı belirtmek isterim. Hayal kırıklığım açıkçası biraz kandırılmış olduğumuzu düşünmemden kaynaklı. Daha çok bilgi ile dünyayı daha iyi anlayacağımız vaat edilmişti bize. Ne kadar çok bilgiye sahip olursak, bu bilgi kolayca aktarılabilir ve işlenebilirse önümüzü daha iyi görebilir, geleceği planlayabilirdik. Öyle olmadı. Bol bilgi döndü dolaştı bize öngörülemez bir dünya bıraktı.
Yapacak bir şey yok.
Yola devam…
*Bugün modern şehirlerde yaşamamıza rağmen Amazon’da kabile olarak yaşayan insanlar var. Zaman ya da yaşam farklı coğrafyalarda farklı kronolojik şekillerde ilerleyebilir. Sınırlı coğrafyayı örneklemem bu yüzden.
** Matbaa ile kastettiğim Gutenberg matbaası. MS 6 yy. da Çin’de ilkelde olsa matbaalar var. 700’lerde ilk gazetenin basıldığı söyleniyor. Gutenberg’e bir devrim gibi yaklaşmamın sebebi yazının da özünü oluşturan bilgi üretim ve paylaşımı. Çin’de matbaa olsa da üretilen bilgi sınırlı. Matbaanın yolculuğu Çin’den Arap dünyasına, oradan da Avrupa’ya. Gutenberg ağaç oyma yerine metal kalıplar ile bir fark yaratıyor. Bir buluş değil, bir inovasyon. :)
*** 2. Viyana kuşatması haberi - Altta çeviri metin
The London Gazette: *
"Brestan, 18 Temmuz. Ratisbonne'dan, Türklerin Viyana'yı fiilen kuşattığına dair haberler aldık. 1060 süvari ve piyadeden oluşan bir birlik, ileri karakollarımıza ve nöbetçilerimize saldırdı, ancak bazı kayıplarla geri püskürtüldü, adamlarımız aynı anda kasabadan çıkan diğerleri tarafından desteklendi."
"İmparatorluk Kampı'ndan, 18 Temmuz. Türkler Viyana'ya çok sayıda bomba ve havai fişek atmaya devam ediyor ve üç gündür tüm geçişleri o kadar sıkı bir şekilde koruyorlar ki, kimse dışarı çıkamıyor veya içeri dönemiyor. Bu arada Kont Starenberg burayı büyük bir cesaretle savunuyor ve bize bildirildiğine göre, Türklere teslim olmayı tartıştıkları için üç vatandaşın asılmasını emretmiş. Tatarlar Crembster'deki köprüyü yaktılar. Süvarilerimiz Tuna'nın diğer tarafında konuşlanmış durumda ve büyük bir düşman birliğinin konuşlandığı Cremb'e doğru yürüyorlar ve yakın zamanda Petranella Kalesi'ni yaktılar."
"Streppan, 18 Temmuz. Kont Teckrley komutasındaki ordu, Moldavya'ya bir akın düzenledi; burada Settin ve Brodt şehirlerini yaktıktan ve kısa bir direnişten sonra Trenfchin'in efendisi olduktan sonra, bu yerden yedi mil uzaklıktaki Mezeritz'e kadar ilerlediler, buranın çok yakında kuşatılmasından büyük endişe duyuluyor."